Sandalyem ve Ankara'm
Bu eve taşındım taşınalı, cam kenarına dayalı masanın, cam kenarında duran sandalyesinde o kadar çok oturdum ki.. Son bir senemi bu sandalye üzerinden özetleyebilirim sanırım. Çünkü yemek yerken de buradaydım, film izlerken de, çalışırken de, gülerken de, ağlarken de.. Severek isteyerek bıraktığım sigaraya bu sandalyede geri başladım, hayatımda ilk defa bu sandalyede resim yaptım, dünyaya buradan baktım.
Şimdi yine aynı sandalyede oturmuş korkunç bir iç sıkıntısıyla kilometrelerce uzaktan Ankara'da ne olup bitiyor onu takip etmeye çalışıyorum.
Daha da üzücü olanı ne biliyor musunuz?
Bunu ilk defa yapmıyorum.
Daha korkuncu bunu muhtemelen son defa yapmıyor olacağım.
Ailen iyi, arkadaşların iyi, ama bunlar yetmiyor içinin rahatlamasına, çünkü başka birilerinin sevdikleri artık yaşamıyorlar. Bu sefer iyiler ama ya bir sonraki sefer?
Bunca şey olurken uzakta olmanın getirdiği çok farklı bir psikoloji var. Her gün sevdiklerim işe, evlerine giderken bir korku yaşıyor, ben de burada onları kaybetme korkusu yaşıyorum, o kadar garip ki. Bir yandan seviniyorsun senin başına bir şey gelme ihtimali yok diye, çünkü orada değilsin artık, sıkışıp kalmış değilsin o şehre. Bir yandan terketmiş gibisin. Konuştuğun herkes kal orada, dönme, diyor.. Keşke çıkıp gelince çözülseydi diyorsun içinden.
İnsan sadece kendisi için sevinemiyor ki.
Buraya gelmeden önce hissettiklerimi düşünüyorum. Şimdi hissettiklerimi düşünüyorum. Telefonda insanlarla konuştuğumda ben isyan ederken onların artık isyan etmediklerini, edemediklerini görüyorum. Sanki kaderini kabul etmiş gibi herkes. Öyle sık olmuş, öyle çok olmayacak iş olmuş ki, öğrenilmiş bir çaresizlik içindeler sanki. Hoş, o kadar eminim ki orada olsam kendimin de böyle hissedip böyle konuşacağına. Buraya geldiğimde en belirgin hissettiğim şeylerden biri ülke gündeminden uzakta kalmanın verdiği ferahlama hissiydi sanırım. Her gün varsayılanda hissedilen huzursuzluktan uzaklaşmak ne güzel şeydi. Vicdan azabıyla birlikte gelen o güzel his. Senin gibi binlercesinin her gün yaşadığını bildiğin his. Artık kimseyi görmüyorum "Hükümet istifa" diyen mesela. Sokaklara dökülen, sesini çıkarabilen de yok. Korkuyoruz. Korkmamak elde mi? Deli cesaretiyle masum düşüncelerle gittiğimiz eylemlerde ölümler arttıkça sarılıp sarmalanan, canımdan olmaktan, sevdiklerimin başına bir şey gelmesinden korkan ben değil miydim? Biz değil miydik? Gezi'de yeşeren umutları yitirdiğimize mi üzüleyim, burada olmasam daha da belirgin bir şekilde her an hissedeceğim çaresizliğe mi, sevdiklerimin hissettiklerine mi, elimden bir şey gelmemesine mi, patlama anından beri haber alınamayan 18-19 yaşındaki gencecik üniversite öğrencilerine mi. Her olayda yüreğimizin ağzımıza gelip, sonra rutin bir şekilde yoklama yapmaya başlamamıza mı.
Mümkün olduğunca dışarı çıkmayıp, kalabalık yerlere gitmeyerek hayatta kalabilir miyiz?
Bu kadar uzaktan ben böyle korkarken, ya orada olanlar, her gün bu korkuyla nasıl yaşanır?
Şans mı artık bizleri hayatta tutan?
Bu sandalyede oturarak çokça şeye kafa yordum 1 senede, inanın hepsi başka başka. Belki hayatımda hiç olmadığı kadar çok düşünmek için vaktim oldu. Sorular sormak için, çoğu zaman cevapları olmayan. Bu sandalyede içildi hayatımın ilk yalnız rakısı, ve tadı çok başkaymış yalnız içilen rakının. Uykular bu sandalyede kaçtı, kötü haberler bu sandalyede alındı.. Ne makyajlar göz yaşıyla silindi bu sandalyede. Yoklamalardan bir eksik çıkmanın korkusu da bu sandalyede yaşanıyor, her yürek ağza geldiğinde.
Bu sandalyenin güzel haberlere çok ihtiyacı var..
Sağlıcakla kalsın herkes.
-amie
Şimdi yine aynı sandalyede oturmuş korkunç bir iç sıkıntısıyla kilometrelerce uzaktan Ankara'da ne olup bitiyor onu takip etmeye çalışıyorum.
Daha da üzücü olanı ne biliyor musunuz?
Bunu ilk defa yapmıyorum.
Daha korkuncu bunu muhtemelen son defa yapmıyor olacağım.
Ailen iyi, arkadaşların iyi, ama bunlar yetmiyor içinin rahatlamasına, çünkü başka birilerinin sevdikleri artık yaşamıyorlar. Bu sefer iyiler ama ya bir sonraki sefer?
Bunca şey olurken uzakta olmanın getirdiği çok farklı bir psikoloji var. Her gün sevdiklerim işe, evlerine giderken bir korku yaşıyor, ben de burada onları kaybetme korkusu yaşıyorum, o kadar garip ki. Bir yandan seviniyorsun senin başına bir şey gelme ihtimali yok diye, çünkü orada değilsin artık, sıkışıp kalmış değilsin o şehre. Bir yandan terketmiş gibisin. Konuştuğun herkes kal orada, dönme, diyor.. Keşke çıkıp gelince çözülseydi diyorsun içinden.
İnsan sadece kendisi için sevinemiyor ki.
Buraya gelmeden önce hissettiklerimi düşünüyorum. Şimdi hissettiklerimi düşünüyorum. Telefonda insanlarla konuştuğumda ben isyan ederken onların artık isyan etmediklerini, edemediklerini görüyorum. Sanki kaderini kabul etmiş gibi herkes. Öyle sık olmuş, öyle çok olmayacak iş olmuş ki, öğrenilmiş bir çaresizlik içindeler sanki. Hoş, o kadar eminim ki orada olsam kendimin de böyle hissedip böyle konuşacağına. Buraya geldiğimde en belirgin hissettiğim şeylerden biri ülke gündeminden uzakta kalmanın verdiği ferahlama hissiydi sanırım. Her gün varsayılanda hissedilen huzursuzluktan uzaklaşmak ne güzel şeydi. Vicdan azabıyla birlikte gelen o güzel his. Senin gibi binlercesinin her gün yaşadığını bildiğin his. Artık kimseyi görmüyorum "Hükümet istifa" diyen mesela. Sokaklara dökülen, sesini çıkarabilen de yok. Korkuyoruz. Korkmamak elde mi? Deli cesaretiyle masum düşüncelerle gittiğimiz eylemlerde ölümler arttıkça sarılıp sarmalanan, canımdan olmaktan, sevdiklerimin başına bir şey gelmesinden korkan ben değil miydim? Biz değil miydik? Gezi'de yeşeren umutları yitirdiğimize mi üzüleyim, burada olmasam daha da belirgin bir şekilde her an hissedeceğim çaresizliğe mi, sevdiklerimin hissettiklerine mi, elimden bir şey gelmemesine mi, patlama anından beri haber alınamayan 18-19 yaşındaki gencecik üniversite öğrencilerine mi. Her olayda yüreğimizin ağzımıza gelip, sonra rutin bir şekilde yoklama yapmaya başlamamıza mı.
Mümkün olduğunca dışarı çıkmayıp, kalabalık yerlere gitmeyerek hayatta kalabilir miyiz?
Bu kadar uzaktan ben böyle korkarken, ya orada olanlar, her gün bu korkuyla nasıl yaşanır?
Şans mı artık bizleri hayatta tutan?
Bu sandalyede oturarak çokça şeye kafa yordum 1 senede, inanın hepsi başka başka. Belki hayatımda hiç olmadığı kadar çok düşünmek için vaktim oldu. Sorular sormak için, çoğu zaman cevapları olmayan. Bu sandalyede içildi hayatımın ilk yalnız rakısı, ve tadı çok başkaymış yalnız içilen rakının. Uykular bu sandalyede kaçtı, kötü haberler bu sandalyede alındı.. Ne makyajlar göz yaşıyla silindi bu sandalyede. Yoklamalardan bir eksik çıkmanın korkusu da bu sandalyede yaşanıyor, her yürek ağza geldiğinde.
Bu sandalyenin güzel haberlere çok ihtiyacı var..
Sağlıcakla kalsın herkes.
-amie
Yorumlar