ordinary
Eve geldim, bilgisayarı açtım, recitation slaytlarını indirdim. Tek istediğim biraz ders çalışıp uyumakken, saçım düştü gözümün önüne. Ne kadar sıradan, önemsiz bir detay halbuki .. Ama düşen saçı geri atmak isterken elimi yüzümün yanına yaklaştırınca.. Aldığım koku, senin kokun, elime sinen, kokun.. Elime sinmişliğin beni bu sandalyeden kaldırıp başka yerlere götürürken, farkediyorum tek sindiğin yerin 'parmaklarım' olmadığını... Hem çok kızmak istiyorum sana, hem de çok sevmek istiyorum seni, izin verirsen eğer tabi.. Kızamadığım aşikar da, şöyle içimden geldiği gibi sevemiyorum da seni, sen bir kaç parmak hareketiyle kedi gibi şımarırken gülümsetiyosun beni ama, aklıma gelmiyor değil şirin, sevimli, kendini sevdiren ve kucağımda uyuyan bütün kedilerin nihayetinde 'nankör' olduğu.. Hayal mi görüyorum, tüm gün, rüyaların devamını mı görüyorum, uykuda mıyım, yalan mı acaba bu koku? Yalansa nasıl bu kadar 'var' peki bu odanın içinde..