Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

artık "ev" demeye başladığım odadan:

Hayat burda çok hızlı. Gerçekten. Hatta ne kadar uyursan uyu dinlenmen imkansız. Böyle söyleyince işkenceymiş gibi duruyor gerçi ama, tatil gibi, upuzun, değişik bir yerde, değişik bir tatil gibi. Burada arabaların yayalara yol vermesine, makineye bozuk para atıp alabileceğiniz şeylerin çok çeşitli olmasına(bir buket çiçekten taze sıkılmış portakal suyuna kadar yolu var), en dandik sokakta yürürken bile acayip tarihi bir yerdeymişim gibi hissettirmesine, metroya otobüse elimi kolumu sallaya sallaya binebiliyor oluşuma, sabah başka bir ülkeye gidip, akşam tekrar Prag'a dönebilmeye, sabaha karşı 4'te bile sokakta rahatça yürüyebilmeye, ve hatta 24 saat kesintisiz ulaşım olmasına, küçük yurt odamızı ev gibi benimsemiş oluşumuza hastayım, cidden. Ama sümkürüyolar ulu orta, ona bi alışamadım gitti. Sanırım bi gün ben de sokakta onlar gibi sümkürebilirsem avrupalı olabilirim.

neredeyim ben.

Bu satırları taaa Çek Cumhuriyeti'nden yazıyorum sizlere, Prag'tan. 4 şubat akşamı vardığımız minik sevimli yurt odamızdan hatta. Gelir gelmez ayağımızın tozuyla Viyana'ya gittik, buz gibi sokaklarda gezdik dolaştık altını üstüne getirdik, öyle ki yurtdışında olduğum gerçeğini kanıksadım bile. İlk günlerde hissettiğim lan neredeyim ben biraz biraz kayboldu. Sanırım. İlk geldik biz, bütün tabelalar yabancı, sokaklar yabancı, hava buz gibi, çat pat ingilizce konuşabilen bir buddy (ve bir de satan bir buddy...), yatağımıza yattık ve, şaşkın şaşkın duvarlara bakıp neredeyiz lan biz dedik. Günler o kadar yoğun geçiyor ki düşünmeye bile vaktim kalmıyor bazen. Kafamı toparlayıp öyle oturmam lazım bilgisayarın başına. Beni özleyin.

bozuk süt

Bir arkadaşımız vardı tarçından nefret ederdi. Bir gün durup dururken, ne kadar nefret ettiğini anlatmak için demiş ki kendi kendine, "Abi bana deseler ki dolabına bi kavanoz tarçın mı koysunlar, sıçsınlar mı? Sıçsınlar!". Sen bu cümleyi kurarsan unutulmaz tabi herkes birbirine anlatır. Deli çocuk. Bunu niye anlattım, sanırım bana da deseler ki bir bardak bozuk süt mü, yoksa sıçsınlar mı, ya da bok mu, falan, emin değilim ama herhalde "sıçsınlar"! Yeryüzünde en çok nefret ettiğim tiksindiğim şeylerden biridir bu. Gerçi tiksinilmesi doğal çünkü zaten kendisi bozuk, ama ben de bildiğin bir fobi halinde bu. Her şey Cansu'larda kaldığım bir gün başladı. Sabah erken mi ne kalkmıştık, bir yere gidecektik. Süt koydular önüme. Ben de bi güzel diktim kafaya. Dikmez olaydım, lanet olsun, bozukmuş meğerse, yarabbim bu ne iğrenç bir şeydir, tanımlamam imkansız. Zaten mide olaylarına da çok takıntılıyımdır, direk kusarım, yanımda birisi kusarsa, kusmayı bırak öğürürse, böle

anladım ki

meğerse hiçbir veda son olmaya layık değilmiş.