son aya yaklaşırken
Erasmus günlerimin sonuna gelirken çok garip ruh hallerindeyim arkadaşlar. Dağınık bir masada rezalet bir baş ağrısıyla otururken Cat Stevens'dan Wild World beni bir şeyler yazmaya itti. Dün gece aklımda fikirler vardı ama hepsi uçup gitmişler. Kısacası neden bahsedeceğimi bilmeden giriştim yazmaya. Garip ruh halleri demişken, her zamankinden daha açım gezmek için yeni yerleri, öte yandan çok da yorgunum artık. Her zamankinden daha çok alıştım bu odaya, yatağıma ve sandalyeme (bu üçünü saydım çünkü odada sahip olduğum eşyalar bunlardan ibaret), ama öte yandan her zamankinden çok yabancı bana bu oda, Ankara'daki odamı düşününce. Özlemim had safhada, Ankara'yı sevmeyenlere inat, Ankara'nın en gri sokağına bile. Konur caddesinden şöyle bir geçip gençliğin haline bakarak kulağımda müziğimle, otur otur sıkıldığım Tömbeki'nin kapısından içeri girmek için çok fazla şey verebilirim şu an. Özlemim öyle bir noktada ki Prag'ın sayılı Türk lokantalarından birinde bir kase m