Kayıtlar

Nisan, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bu evrende bir tozsun

Çokça irili ufaklı olaydan sonra gördüm ki ben çok da kendi derdine deva olmasını bilen biri değilmişim. Ufak ufak telkinler yüzeyde işe yarar gibi görünse de insanın tutunduğu bir şeyleri kaybetmesi, sonra da yerine koyamaması bu değişken ruh hallerine sebep oluyormuş. Her ne kadar da tebdil-i mekanda ferahlık varmışsa da insanın dönüp dolaşıp geldiği dükkan aynıymış dostlar. Dükkana ne yeni biri uğramış, ne de kasveti değişmiş ise eğer, o zaman kalp atışları gibi bir tavana bir yere vurabiliyormuşsun. Belki elindeymiş stabil kalmak ama, o zaman da taşlaşırsam diye korkuyormuşsun. Her ne kadar üzülmeler götürse de ömürden ufak parçalar, mutluluklar da ömrü değerli kılıyor bilidiğinden, dümdüz bir çizgiye mahkum kalmak istemiyormuşsun. Tüm bu içsel karmaşan yetmezmiş gibi hayatındaki başroller, figuranlarla iş birliği yapmış yerli yersiz yeni ağlar örüyorlarmış başına, sen ortada boğuluyor, boğuluyor, boğuluyormuşsun, çözüm arıyor, bulamıyor, bocalıyormuşsun. Çözmek istedikçe dolanıyor

yalan filmler.

Düşündüm de evet hepimiz biliyoruz filmlerdeki aşklara aldanmamak lazım, hiçbir zaman olmuyor öyle abartı tesadüfler, ya da insanlar öyle davranmıyor, vesaire. Ya da hiçbirimiz esas kız kadar güzel bakamıyor, esas oğlan kadar ölüp dirilemiyoruz. Öyle şeyler filmlerde oluyor tamam. Aklıma takılansa, hadi diyelim kabullendik filmlerdeki aşkları, ayrılıklara ne demeli? Hangimiz bir lafa bozulup ters bi laf ettikten sonra çekip kapıyı çıktık ve bi daha dönmek istemedik, o kadar gururlu olduk aşk söz konusu olunca? Hangimiz ayrıldığı insanı aramak için yanıp tutuşmadı, eli telefona gidip gidip geri gelmedi, mantığını susturmak için kendini alkole boğup mesajlara sarılmadı? Hangimiz küçülmedi ki "çok sevginin olduğu yerde" zaman zaman. Hadi o muhteşem tesadüflerle ruh eşi bulmalara inandım diyelim. Öyle bi ayrılık yok, kandıramazsınız beni. bu da yazı sonu hediyem olsun : http://fizy.com/#s/1m2llv