“If a fiddler played you a song, my love…” diye başlar çok güzel bir şarkı, ve bilirsin bana bizi düşündürür. Bilir misin ki yakın olayım, uzak olayım, tekrar tekrar dinlediğimi bu şarkıyı, ve dinlerken dağınık bir odada çok da temiz olmayan bir tavanı, büyük bir huzur ve yanımda atan kalbinle seyrettiğimi hayal ettiğimi... Ne zamanın önemi vardır o an, ne de mekanın. Saatler geçer ve ben sıkılmam, ne evime gitmek isterim, ne temiz hava almak, yeter bana orada olmak. Ölüyormuşumcasına gözümün önünden geçer sahneler, senle olmayanları kovar, olanları başa sarar tekrar tekrar izlerim. Kendimi dinlemeye çalışırım, içimde huzurdan başka çok da kıymetli bir şey bulamam o an. Şimdi bir veda yazısı mı olmalı bu yıllık yazısı? Ya da bölüme, okula dair anılarımızdan mı bahsetmeli miyim? Bir Seha Can konserinden başlamam gerekir eğer öyleyse, Seha Can’ı mı izlemiştim yoksa seni mi? Yağmur yağarken şöyle bir bölüme doğru yürümemiz gerekir, ve yazdığım bir kağıt parçasının, bölümün köşesini döndü