Kayıtlar

Kasım, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bayramlar.

Ben de isterim bayramları iple çekmeyi. Göğsümde kabaran ailevi duyguları. Bayram geldi diye bir heyecan taşımayı. Annemin aldığı gibi ciddiye alabilmeyi sıradan bir bayramlaşmayı, ve mutlu olabilmeyi onunla. İsterim bayramlar kent reklamlarının yeni hallerine benzesin. Ama yok, ne bayramlar böyle, ne ben iple çekiyorum bayramları. Bazen düşünürüm, ne ramazanlarda, ne de bayramlarda, hiç hissetmiyorum o ortak, insana kendini güzel hissettirmesi gereken duyguyu. Dinle hiçbir alakası yok anlattıklarımın. Büyüklerde görüyorum, o eski özledikleri bayramları gözlerinde görüyorum, ve gerçekten mutlulardı sanırım diyorum. Yeni bir jenerasyon olarak bu güzellik elimizden alınmış gibi geliyor. Kalabalık ailelerin bir araya geldiği, yardımlaşılan, küslerin barıştığı, sokakta insanların gülümsediği, insanların özene bezene temiz kıyafetler giyip ziyaretlere gittiği bayramlar. Var mıydı gerçekten bunlar? Çünkü şimdiki ruh halimi düşünüyorum da, böyle bir ortam gerçekten iyi hissettirirdi insana ke

der panther

sein blick ist vom vorübergehen der stäbe so müd geworden, daß er nichts mehr hält. ihm ist, als ob es tausend stäbe gäbe und hinter tausend stäben keine welt. der weiche gang geschmeidig starker schritte, der sich im allerkleinsten kreis dreht, ist wie ein tanz von kraft um eine mitte, in der betäubt ein großer wille steht. nur manchmal schiebt der vorhang der pupille sich lautlos auf -. dann geht ein bild hinein, geht durch die glieder angespannte stille - und hört im herzen auf zu sein. bi de: Awakenings , izlenmeli.

Neden sonra.

Hakkında bir kaç şey söylemek istediğim edebi bir kullanım var. Ben bunu küçüklüğümde anlayamaz sinir olurdum. Nedense kimseye de sormazdım. Etrafımda kimse sorgulamıyordu ya herhalde çok normal bir şey olmalıydı bu, ben de kabullendim onu öylece. Öyle bir kalıp vardı hayatımızda, ve edebiyatımızda. Sonra sonra öğrendim kendiliğimden ne demek olduğunu, ama nedense hala mantıklı buluyor değilim. Bahsettiğim kullanım "neden sonra ..." şeklinde kurulmuş, sonunda soru işareti barındırmayan cümleler. Küçükken gerçekten deli olurdum bu cümleler niye böyle diye. Tabi ki öncesine sonrasına anlattığı olaya göre insan bir anlam yüklüyor cümleye, hiç anlamıyor değil, ama ısınamadım gitti. "Neden sonra kapıyı açtı." Baksanıza aradan biraz zaman geçtiğini anlatmak için ne kadar itici bir yol bu, en azından bana öyle geliyor. Böyle cümle havada kalmış gibi geliyor bana. Ne zaman karşıma çıksa bu tip cümleler, anlamlandırmak için içimden tekrar tekrar, farklı tonlamalarla okumama

Dünyaya ne için geldim.

Sever misiniz böyle boş zamanlarınızda bir şeylerle uğraşmayı, ama enteresan şeylerle. Ben çok severim nedense. Aklıma gelen ya da bir yerden duyduğum enteresan fikirleri yapmışımdır, denemişimdir hep çocukken. Çocukluğumdan bahsedeceğim biraz, benim bu enteresan şeyler yapma sevdamdan arkadaşlarım da bolca nasip aldılar tabi. Kendimle beraber yanımdakileri de sürükledim çünkü çokça. Bilim Çocuk vardı, ilkokul öğretmenimiz abone olmamızı istemişti. Çoğunun okumadığı bu dergiyi Mg ile ben her ay düzenli takip ederdik. Bu derginin sonunda da evde yapabileceğimiz sanayii ürünlerine dair şeyler olurdu, ya da deneyler. Örneğin evde bir gün diş macunu yapmaya çalışmıştım, sonuçta tadı iğrenç karbonatlı bir şey olmuştu da, günün sonunda annemlerin laflarını haklı çıkarmamak için oldu işte ben bunla fırçalayacağım dişlerimi diye kendime eziyet etmiştim, ama tabi akabinde bu macun çöpün dibini boylamıştı. Bir başkası, kullanılmış kağıtlardan kağıt yapmaya çalışmam, önümde dergi, gerekli malzeme

insanlar çok... demişti hande yener vakti zamanında

Sen ne söylersen söyle, söylediğin karşındakinin anladığı kadardır. Gerçekten sıkıldım ben bu insanlardan. Topluca hareket etmeye çalışmak ne kadar zor. Uzlaşmacı davranayım diyorsun, tepene çıkıyorlar, illa zorbalıkla mı halletmek gerek yani işleri? İlla çıkıntı mı olmak gerek? Adam oluyorsun, efendi oluyorsun, kabadayı kesiliyorlar karşında güvenecekleri bi bok varmış gibi. Hele bu bitmek bilmez bencillikleri yok mu, ukalalıkları. Karşındaki de insan be, onun da sıkıntıları var, hiç mi düşünemiyorsun bir şeyleri de tek düşündüğüm kendi iyiliğin, kendi çıkarların oluyor? Sinirlensem bir türlü, sinirlenmesem başka. Gerçekten insaniyetimi kaybedip kafa göz dalasım geliyor bazen laf anlatamayınca. Yok bir daha elimi taşın altına koymam. Ne koyacağım ya, kafam zehir gibi çalışıyor, senin gibi kalmadım ya, çalışır yaparım angut, senin ağız kokunu çekeceğime. Seninle mi uğraşacağım bi de bu kadar stresin içinde. Hani şimdi elime bi yastık mastık bir şey geçse parçalarım yani. Gerçekten insa

kış.

Soğudu hava. Soğuk geldi Ankara'ya. Eldiven mevsimi geldi artık mesela, buz kesiyor parmaklarım dışarda yürürken. Ceplerde, ya da eğer yanımdalarsa sıcak bir başka elde ısınmaya çalışıyorlar. Isıtma yöntemleri mevcut evet, ama yine de eldiven mevsimi geldi artık Ankara'nın şizofren havasına. Soğuktan korumak için eldiveni takıyoruz, geçiyor derdimiz de, sıkıntılardan kurtulmak için ne yapmalı insan, ya da yaraları sarmak için ne kullanmalı, bir buna çare bulamıyoruz işte. Eldivenler ile beraber, sıkıntı mevsimi de geldi Ankara'ya. Etrafımdaki insanlar üzülüyor, o veya bu sebeple. Eldivenleri olayım istiyorum, pek olmuyor. Hayatıma doğru gerçek adımlar atarken bu üniversitede, o kadar alışmışım ki formüllere, kavramlara, kanıtlara, sanıyorum ki yazılabilir bir sosyal denklemin formülü de. Her seferinde tosluyorum duvara, bir önceki öğrenişimin üzerine yazıyorum ki çözümleri üretemezsin el çabukluğuyla. Zaman istiyor soğuk, geçmek için. Bir yandan eldivenlere sarılıp beklerke

Olasılıksız.

Geziyorum profillerde, en sevdiği kitap, en sevdiği söz, vesaire. Improbable yazmış bir tanesi. İngilizce adını yazmasına zaten takıldım, sanki kitabın ingilizcesini okudun, ya da sanki kitap orjinal adıyla meşhur oldu Türkiye'de. Ulan düşünüyorum, ben de okudum bu kitabı. Hayır düşünüyorum tekrar, bu kitabın "en sevdiğin" olması için herhalde bi bunu, bi de böle dandik bi kitabı falan okumuş olman lazım. Kitabı boka batırıp çıkarmak istemem, çok okundu çok tutuldu, ama ya ben iyi bir okuyucu değilim, zevksizim falan, ya da insanlar bir acayip. Ne bileyim ya, saçma geldi bana bu "en sevdiğim kitap olasılıksız" ifadesi. Bunun kitabın kötü olmasıyla alakası yok. Sabun köpüğü şarkılar var ya, onlara benzetiyorum sadece. Birebir eşleşme olmayacak ama, hani bu bir insanın hayatında en sevdiği şarkının sezonluk meşhur olmuş bir pop şarkısı olmasına benziyor. Evet bunu da sevebilirsin, zevkle dinleyebilirsin, o 3-4 dakikada eşlik edip dansedebilirsin, ama hayatının şar

Ezel.

Geçenlerde phantasmagoria in two'nun doğumgünü bahanesiyle bir araya geldik evinde, kalabalık bir grup olarak. Öncü grup olarak erken gittiğimizden diğerlerinin gelmesini beklerken önce biraz oyun oynamamı seyrettirdim insanlarlara zorla, sanırım ilk defa bu FPS tipi oyunlardan cesaret edip de oynayabildim, stres oluyorum da. Sonra çok acıktık yemek söyledik, yemeğimizi beklerken bozkan "Ulan herkes pıtır pıtır Ezel fanı oluyo Facebook'ta, ne lan bu Ezel?" dedi. Demiş bulundu ya da. Çünkü sonra biz bi 10 kişi kadar (sonradan gelenlerin de eklenmesiyle) insan gaza gelip kendimizi bilgisayarın başında Diziport'tan Ezel izler halde bulduk. Klasik olarak Kenan İmirzalıoğlu yakışıklı mı polemiğine girdik. Polemiğe girdik çünkü bence yakışıklı değildi. Bir tane bile insan bulamadım benle aynı görüşte. Susup Kenan İmirzalıoğlu'nun yakışıklı olduğunu kabul etmeye karar verdim. Diziyi pek beğenmedim gibi geldi bittiğinde ama beğenmesem 90 dakikalık diziyi niye izleyey

magnetic tapes as secondary storage devices

File Structures isimli dersime çalışıyordum da, konunun birinde daldım gittim. Kasetler vardı eskiden. Şimdi bir kutunun içine istiflenmiş, dolaplardan birinin en kullanılmayan yerinde, hatta kapağını açmaya ihtiyaç duymadığımızdan önüne birşeyler koymaya çekinmediğimiz bir yerinde, durmaktalar. Halbuki çok eski değil, Mor ve Ötesi'nin albümünü aldığımı hatırlıyorum çıktığı gün, hatta o kaset 10. kasetim olduğu için, ve satın aldığım dükkan 10 kaset alana bir kaset hediye ettiği için, hediye bir Gripin kasedi vesilesiyle de tanışmış olmuştum Gripin ile. Walkman'im vardı sonra, auto reverse özellikli, ki bu o zamanlar için çok çılgın bir teknolojiydi hatırlarsanız. Yavaş yavaş disketleri ve kasetleri kaldırmaya başlayışımızı da hatırlıyorum, alışkanlıkları terketmek zordu ama insanoğlu kendi rahatlığı için her şeyi yapardı ya, içine nerdeyse bir şarkı bile sığmayan disketleri kim napsındı cd ler var iken, dinlemek istediğin şarkıya pat diye gitmek varken kim napsındı bir kasedi