Dünyaya ne için geldim.
Sever misiniz böyle boş zamanlarınızda bir şeylerle uğraşmayı, ama enteresan şeylerle. Ben çok severim nedense. Aklıma gelen ya da bir yerden duyduğum enteresan fikirleri yapmışımdır, denemişimdir hep çocukken. Çocukluğumdan bahsedeceğim biraz, benim bu enteresan şeyler yapma sevdamdan arkadaşlarım da bolca nasip aldılar tabi. Kendimle beraber yanımdakileri de sürükledim çünkü çokça.
Bilim Çocuk vardı, ilkokul öğretmenimiz abone olmamızı istemişti. Çoğunun okumadığı bu dergiyi Mg ile ben her ay düzenli takip ederdik. Bu derginin sonunda da evde yapabileceğimiz sanayii ürünlerine dair şeyler olurdu, ya da deneyler. Örneğin evde bir gün diş macunu yapmaya çalışmıştım, sonuçta tadı iğrenç karbonatlı bir şey olmuştu da, günün sonunda annemlerin laflarını haklı çıkarmamak için oldu işte ben bunla fırçalayacağım dişlerimi diye kendime eziyet etmiştim, ama tabi akabinde bu macun çöpün dibini boylamıştı. Bir başkası, kullanılmış kağıtlardan kağıt yapmaya çalışmam, önümde dergi, gerekli malzemeleri sağlamışım, bütün bir öğleden sonra "kağıt hamuru" diyebileceğim bir şeyi yoğurduğumu hatırlıyorum. Bunda bitirme seviyesine erişememiştim bile, o kadar yoğurmama rağmen olmamıştı bir türlü dergide yazan gibi. O da çöpü boyladı. Sonra bir gün Mg'lerde pet şişesinden çamaşır makinesi yapmaya çalışmıştık yine bu dergiden hareketle. Pet şişeyi çamaşır makinesinin çalışma prensibine göre dizayn edersek eğer, kurulama işlemini gerçekleştirebilecektik, fakat şimdi düşününce çok mantıklı gelen bu deneyimsi, nedense o gün olmamıştı, becerememiştik Mg ile, ve annemlerden sonra, zar zor ikna ettiğim Mg de of işte olmayacaktı yine yaptırdın diye bana serzenişlerdeydi. Sonra suya düşen yumurta kırılmaz diye bir şey okumuştuk, bu deneyimde de Mary Jane vardı yanımda, bu iş için neden klozeti seçtik bilinmez ama biz 3 tane yumurtayı klozete teker teker attık. İkisi kırılmıştı, biri kırılmamıştı. Zaten kırılmayan sonuncuydu, eğer ilki kırılmasa belki bir tanesiyle yetinebilirdik, bilemiyorum. Tabi o yumurtaları sonra tuvaletten çıkarmamız gerekti, neyse. Bunlar benim bilime katkılarım.
Sanata katkılarım olarak evde sıkıldığım bir pazar günü odamın duvarlarını boyamıştım pastel boya ile, neyse ki çok kızmamışlardı. Ve aslında Mary Jane ve ben birer ebru sanatçısı olmak için doğmuştuk çünkü haftasonları evde leğende ebru sanatını icra ederdik, leğen, su, resim kağıdı ve suluboya ile. Kağıda silik çıkmasına rağmen renkler, çıkıyordu sonuçta, biz bununla çokça haftasonu oyalandık. Nerden duyduk ebruyu, kimden gördük, ve nasıl bir gazla o leğene su doldurup başına geçtik bilemiyorum şimdi. Yine Mary Jane ile abisinin kasetçalar, ses kaydeder aletini kullanarak, biraz yıllar geçip teknoloji ilerlediğinde ise Windows'un "Donatılar" sekmesinde bulunan ses kayıt cihazıyla az radyo programı sunmadık, araya reklam bile koyduk. Bu radyo programlarından aklımda kalan, Mary Jane'in aa biraz faxları okuyayım diyip fax okumaya girdiğinde, eline boş bir kağıt almadan o fax'ı uyduramamasıydı, rolüne kendini kaptıran oyuncu modeli. Mg ile de tiyatroya katkımız oldu biraz, doğaçlama "Şehriyeban" ismini verdiğimiz oyunumuzla, her ne kadar "Kakılmış" skecinden etkilenmiş olsak da kendimize özgü bir oyun oynama stilimiz vardı, tamam mı?
Daha aklıma şimdi gelmeyen tonlarca şeyle oyaladım ben pazar günlerimi, cuma ve cumartesi akşamlarımı. İstedim ki oyalanırken bilime, sanata katkım (!) olsun. Çok büyük adam olacaktım da işte, ne zaman ben büyüdüm, hayallerim küçüldü.
Daha aklıma şimdi gelmeyen tonlarca şeyle oyaladım ben pazar günlerimi, cuma ve cumartesi akşamlarımı. İstedim ki oyalanırken bilime, sanata katkım (!) olsun. Çok büyük adam olacaktım da işte, ne zaman ben büyüdüm, hayallerim küçüldü.
Yorumlar