Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

diziler

farkettim de artık sadece dizi izlerken ağlıyorum. ne garip.

hemen hemen

Resim

eksik

İstanbul'dan dönerken mola yerinde bir arkadaşımla karşılaştım. O da İstanbul'dan dönüyormuş, başka bir firmayla. Oturduk muhabbet ediyoruz, konu tatilleri değerlendirmek gerektiğine falan geldi, ben de dedim artık herkesin işi gücü başka, herkes başka bir hayat yaşıyor, hiç kolay değil insanları bir araya getirmek falan. Çok samimi de değiliz ama facebook'tan mı takip ediyor, dışardan bakınca mı öyle görünüyor bilmem, ama senin çok arkadaşın var, dedi. İnsanları bir araya getirmek zordur ama çevren geniş, çok ihtimal var, bir sürü arkadaşın var, dedi. Sustum. Bilmiyorum yanlış nerede, eksiklik nerede. Doğru söylüyor aslında düşününce ama neden doğruymuş gibi hissetmiyorum acaba? Neden kalıcılar unutmuş, diğerleri de geçiciymiş gibi geliyor bilmiyorum ama kalabalıklar içinde yalnız hissediyorum kendimi.

Ölüm Pornosu

Resim
Chuck Palahniuk çılgınlığım devam etmekte, Tıkanma'yı okuduktan sonra bütün kitaplarını almıştım hiç bahsetmemiş olsam da. Dövüş Kulübü ve Gösteri Peygamberi'nden sonra Ölüm Pornosu'nu okudum en son. İsmi ve içeriği dolayısıyla her yerde okuyamıyorsunuz da, sürekli bir utanma sıkılma hali. Zaten Türkiye'de sıkıntılar yaşadı kitap, çevirmen Funda Uncu gözaltına alındı, hakkında 3 yıl hapis istendi, saçmasapan olaylar oldu. Zor bir kitap anlayacağınız. Konusu itibariye çok enteresan zaten, o net.  Bunun dışında yazarın araya sokuşturduğu enteresan bilgiler var kafanızı kurcalayıp duran, sürekli not almışım okurken, yazara inanma git bir araştır bakalım doğru muymuş sıkmış mı? dercesine. Sıkabilir çünkü uçsuz bucaksız bir hayalgücü var kendisinin. Hoş ucunu bi yere dayandırmadan bir hikaye anlattığını görmedim ama, bilgiler o kadar ilginç ki yine de içime yersiz bir şüphe düşmüş. Mesela Norma Talmadge. Mesela Hitler ve şişme kadınlar. Mesela Marylin Monroe
içimde ne var, bir ben biliyorum..

pazar sıkıntısı vs paris sıkıntısı

Bazen bakıyorum da kendime, geldiğim yaşa bakmadan küçücük bir çocuk oluyorum bazen. İnsanların omurilikten yapıp üstüne kafa bile yormadığı şeyleri "of nasıl yapıcam" diye kafama takıyorum. Korkuyorum, kaçmaya çalışıyorum falan. Ne garip. Dünyanın bir ucuna seyahat edip de, evden bakkala gitmeye korkmak gibi bir şey. Saçma, evet. Bir pazar sıkıntısı var beni bu denli yoran, bir de paris sıkıntısı. Pazar sıkıntısına bir bakıma pazartesi sendromu da denebilir. Paris sıkıntısı ise, yolculuk sıkıntısı demek aslında benim için. Bu sefer derdim Paris sıkıntısı. Yalnız bir yolculuk olacak. Bu gibi ruh hallerindeyken en sevmediğim. Çok fazla şey düşünüyorum. Camdan dışarı bakıp huzur bulduğum değil de, hızla geçip giden her ağaçta yeni bir can sıkıntısına yol aldığım yolculuklar oluyorlar. Sorgulamadan olmuyor nedense. Halbuki yat uyu. Küçük bir dana gibi. Yayıl koltuğa. Ne düşünüyorsun. Nefret ediyorum bu sıkıntıdan. Üstelik başıma gelecekleri sezip önceden kendimi sıkıyor