pazar sıkıntısı vs paris sıkıntısı

Bazen bakıyorum da kendime, geldiğim yaşa bakmadan küçücük bir çocuk oluyorum bazen. İnsanların omurilikten yapıp üstüne kafa bile yormadığı şeyleri "of nasıl yapıcam" diye kafama takıyorum. Korkuyorum, kaçmaya çalışıyorum falan. Ne garip. Dünyanın bir ucuna seyahat edip de, evden bakkala gitmeye korkmak gibi bir şey. Saçma, evet.

Bir pazar sıkıntısı var beni bu denli yoran, bir de paris sıkıntısı. Pazar sıkıntısına bir bakıma pazartesi sendromu da denebilir. Paris sıkıntısı ise, yolculuk sıkıntısı demek aslında benim için. Bu sefer derdim Paris sıkıntısı. Yalnız bir yolculuk olacak. Bu gibi ruh hallerindeyken en sevmediğim. Çok fazla şey düşünüyorum. Camdan dışarı bakıp huzur bulduğum değil de, hızla geçip giden her ağaçta yeni bir can sıkıntısına yol aldığım yolculuklar oluyorlar. Sorgulamadan olmuyor nedense. Halbuki yat uyu. Küçük bir dana gibi. Yayıl koltuğa. Ne düşünüyorsun.

Nefret ediyorum bu sıkıntıdan. Üstelik başıma gelecekleri sezip önceden kendimi sıkıyor gibiyim. Süreyi uzatıp acıyı perçinliyorum. Bir türlü büyüyemedim ben, gitti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sol Baştan Say

Domates Biber Patlıcan

özgüven ve başkasının yerine utanmak