Kayıtlar

Temmuz, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

keşke

Keşke bir site olsa üye olsak, profilimiz olsa kitaplar üzerine falan, mesela sevdiğimiz kitapları söylesek, o da dese ki aa o zaman bu kitapları da seversin sen! Bir tür last.fm yani. Olsa keşke. Komşularımız olsa, aynı kitapları sevdiğimiz insanları keşfetsek, diğer sevdiklerini denesek. Yapsalar ya şu siteyi artık? bi de: keşke okuldaki kütüphanenin dvd kısmı olsa.

gitti.

gitti işte. çocuk gibi, özledim bile. gözüm dolar, dolmasın. ağlamayacağıma söz veririm ama bir şartla, o zaman saniyeler de uzamasın.

şehir

Son günlerimin modası Songs: Ohia dan parçalar dinlerken baş ağrımla baş etmeye çalışıyorum bilgisayarın başında. Bilgisayar karşısında ne kadar başarılı olabilirim bilemiyorum tabi, ama madem bu bilgisayara mahkumum en azından denemeliyim. Limon lifli saçmalıktan dışarı eller fırlıyor etcil garip bitkilerin uzantıları gibi, ye beni ye beni diyor bana, yok kararlıyım, gereksiz yere boğazımdan besin maddesi geçirmemeye. Bugün bindiğim metro istasyondan boşluğa düştüğünde, havada süzülürcesine ilerlerken Ankara çarptı bir anda gözüme, farklı yönlere ilerleyen farklı arabaların içindeki farklı hayatlar, perdelerini sımsıkı üstlerine örtmüş farklı haneler, farklı farklı yükseklikteki binalar, mükemmel bir uyum çizdiler gözümde. Eskiden, çok eksiden bildiğim bir yermiş, çok tanıdıkmış ama çıkartamıyormuşum gibi geldi şehir bu sabah. Bir an sanki Ankara'dan bir daha dönmemek üzere ayırılıyormuşum gibi hissettim, anlık bir his. Yok bir yere gittiğim aslında ama, hüzünlendim bir anda, sank

staj

Valla sıkıldım. Ne yalan söyleyeyim. Bildiğin sıkıldım. Öte yandan staj amacına ulaştı. Tecrübe (!) katarken nası bi sektörün içinde olduğumu, kimlerle ne tip şartlar altında çalışacağımı, falan filan, bunları göstermiş oldu bana. Her sabah erken kalkmanın ve aynı yere gelmek zorunda olmanın ne kadar iğrenç olduğu da sanırım öğrettiklerinin hediyesi oldu. O değil de isyanım Murphy' ye. Hafta içi uyanamayan, "yaa staj yokmuş bugüüün yaa" diye yataktan kalkmamaya çalışan ben, haftasonları da çat diye dikiliyorum yatakta, gözler pörtlemiş falan. Murphy, adam ol. Facebook'u yenilemekten sıkıldım yemin ediyorum, gün içinde bilgisayardan o kadar nefret ediyorum ki akşam eve gidince açasım gelmiyor ya. E-book okumaya bile çalıştım. Tatil gelsin artık , geçsin bu 7.5 gün artık! (Aaa sayıya dökünce çok az geldi :) Sonuç olarak yazımızın bir ana fikri falan olmalı tabi, onu da genç nesillere staj tavsiye etmiyorum, gerekmedikçe yapmasınlar diye bağlayabilirim sanırım, bağladım

kılıf

Kılıfında duruyor, daha yeni alınmış, tozlanmamış kullanılmamış, yıpranmamış ve henüz güneş görmemiş. Safça. Kılıfında duruyor kış uykusunda uyurcasına. Ne çıkmak ister alıştığı kılıfından, ne de kalmak orda sonsuza kadar. Hiç karar veremedi, bocalar durur. Sever ama kılıfını, yumuşak, sıcak, sevecendir kılıfı. Bulur mu ki bir başka kılıf daha bir gün başını çıkarsa dışarıya? Kaplumbağa misali evini sırtında taşıyacak değil ya ama yıllarca. Bilemez, bocalar durur, hiç çıkmadı daha kılıfından. Yepyeni daha. Daha beyazlığının farkında değil, görmedi ki hiç güneş ışığı, parlasın ışığında. Öyle geçer günleri, huzurlu bazen, bazense sıkıntılı, merak eder dışarıyı. Güvense mi, yoksa atlasa mı tehlikeye karar veremez, bocalar durur. Bocalamayla karışık, geçer günleri. Çok da sorgulamaz, sorgulasa da karar veremez, bocalar durur. Sonra sonra anlar bizimki, biri lazım, bir el lazım ona. Ya mahvetmek için, ya da mükemmelleştirmek için her şeyi. Terli bir el muhakkak çekip çıkarmalı ki parmak izl

değişiklik

Kimse inkar etmedi ki değişebileceğini, değişmedi sadece. Belki istemediler, belki de yapamadılar, ama en azından inkar etmediler... Şimdi garip olan uzaktan bakınca, eskiyen tozlu sarı yüzlerin üstünde bir ton boya, oraya buraya sıçramış, sürrealist bir çalışmaymışçasına, üstelik yakışmışlar da sarıya. Açık ya da koyu değil, gecikmiş renkler bunlar. En çok da gecikmiş maviler, ve gecikmiş bordolar. Üzerlerinde bir heves, yasakları yıllar sonunda delmiş, parçalamış, yıkmış, ve gelip baş köşeye oturmuşlar gibi. O sapsarı katılığa inat 'hevesli' gecikmiş maviler, ve bordolar. Üstelik eski arkadaşları da yanında, aynı, aynı doğallık ve sıcaklıkta. Tek eskiyen ve değişense ortada, her zamanki gibi, apaçık ortada... Hepsi, bir arada, öylece duruyorlar, etkilerinden habersiz, sadece etraflarındaki diğer renklere yakışmaya çalışarak, tek dertleri şimdiye ayak uydurmak. Zorlanmıyorlar da, acıta acıta bizleri, zorlanmıyorlar, kendileri gibi etrafları da yeni çünkü, bir tek sarılar kalm