atlas pasajı
İstanbul'dayım, yaramadı havası. Çok soğuk, rüzgarlı, hasta olmakla olmamak arasındaki ince çizgide sallana sallana yürüyorum. Aileyle gelince çok aşırı bir şey beklememek lazım İstanbul'dan tabi, ama çok güzel şehir be, yamuk yumuk binaları, saatler süren yolculuklarına rağmen baya güzel şehir. Sanki İstanbul bir insanın gençliğiymiş de, karmakarışık, kararsız, düzenli, ama heycanlı, hareketli, Ankara da yaşlılığıymış gibi. Sakin, düzenli, monoton, sıradan, alışılmış.. Yaşlılık demişken, anneme baktıkça üzülüyorum, üzüldükçe kendimi düşünüyorum, üzüldüğüme üzülüyorum, anlaşamayışımıza, yılların getirdiği farklılıklara, ve yılların getirdiği yaşlılığa.. Ama yapacak bir şey yok. Üzüle üzüle büyüyeceğiz, değil mi? Burada hem iyiyim hem kötü. Daha doğrusu burada değil, 'bu aralar' olacak da, neyse. O kadar yorgunum ki şu an tatlı tatlı uykum geliyor sıcağı yiyince. Notlarım belli oldu, hem güzel, hem değil, insanoğlu doyumsuz. Bir yönetmen seçip de filmlerini izlemek gibi