We have a greed, with which we have agreed...
Pinhani çalarken bir huzur geliveriyor.. Aslında şarkılar hüzünlü, çok kederli, çok mutsuz, çoğu zaman umutsuz, ama bir huzur gelip oturuyor işte insanın içine. Bir kelime yakalayıp seni götürüp atıyor uzak bir yere. Sen oradan dönene kadar şarkı bitiyor belki de...
Gariplikler yazınca düzelmiyorlar, düşününce de düzelmiyorlar, gariplikler hep garip kalıyorlar. Gariplikler beni buluyorlar. Belki de gidip ortalarında duran benim. Tek bildiğim, gariplikler beni seviyorlar, çelişkiler, enteresan durumlar, adeta yeni fikirlere açık mıyım, açılabilir miyim diye beni sınıyorlar..
Öyle miyim peki? Daha ne kadar açık olabilirim ki, daha ne kadar yenileyebilirim kendimi ve genişletebilirim izin verdiğim şeyler listesini?
Peki ya uyum süreci ne olacak, herkes benim kadar çabuk değişmiyor ki...
Aş, geride bırak, bırak bunları yahu artık...
Ne komik, 1 hafta önce bu sözlere olmuyor, olmuyor, yapamam ki diyen bendim, özne iken nesne olmuşum, haberim yok.
Eddie Vedder - Society çalarken şimdi, Into the Wild filmi geliyor gözümün önüne, film boyunca çocuğa (aslında gerçek hayattan bir başkasına) hak vermeye çalışıp, kendime kızmışlığım, onu anlayıp kabullenmeye çalışışım, ama filmin sonunda çocuk ölürken bir şeylerin farkına vardığında "mutluluk paylaşıldığında güzeldir" sözü geçtiğinde neredeyse "evet! işte! biliyordum! biliyordum!" diye bağıracak oluşum, içimin rahatlayışı, ama kızışım, hem o gerçek hayattaki o'na hem kendime, hem filmdeki çocuğa, geliyor gözümün önüne..
Society, you're a crazy breed.
I hope you're not lonely, without me.
Yorumlar