Yolunuz Prag'a düşerse

Uzun zamandır hep aklımda ama nedense bir türlü geçmek istemedim bu ekranın başına. Her ne kadar her şeyimi toplayıp gitmek istiyor olsam da orayı terk edeceğimi, ve üstelik bir daha ziyarete gelsem bile aynı ruhu yakalayamayacağımı kabul etmek istemedim sanırım. Hoş, sen kabul etsen de etmesen de o uçağa biniyor, ve gazetenin magazin ekini okurken gözyaşlarına boğulabiliyorsun, ve soruyorsun kendine, "gittiğime mi ağlıyorum, yoksa geldiğime mi?" ..

Her şehrin bir fontu var demiştim de bir gün gezerken başka bir ülkenin sokaklarında, arkadaşlarım da gülmüşlerdi söylediğime ve söyleyiş halime. Şimdi daha da eminim her şehrin bir fontu olduğuna. Prag'ın da bir fontu var,üstelik pek de yakışıyor kendisine. Uçakla gidersiniz herhalde, kendisi kocaman bir PRAHA yazısıyla karşılar sizi havaalanında, hemen fontunu belli eder... Otobüse atlarsınız hemen şehir merkezine doğru yol almak için, 119. Ah ne yazık ki Çek Cumhuriyeti euro bölgesinde değil (hoş, kendileri istememişler, ve iyi ki de istememişler), para bozdurmanız lazım o yüzden. Havaalanında bozdurursanız kazık yersiniz biraz ama sizi karşılayan birisi yoksa sanırım başka çareniz yok. Nitekim Prag'da toplu taşımı biletsiz kullanmamanızı öneririm, yakalanırsınız çünkü, hem ucuz zaten, ne gerek var.

Sarı eski makinelere bozuk paralarınızı atar ve 26 kronluk, 75 dakika geçerli bir bilet alırsınız. Aman ha boş bulunup önce paraları atmayın, geri gelmez o paralar, önce bileti seçip sonra atmak lazım bozuklukları. Bozukluklarla uğraştıkça farkedeceksiniz, çokça bozuk paranız olacak ve sığmayacak cüzdanınıza. 10'luklar kahverengi, 20'likler sarı ve 50'likler sarı-kahverengidir, ve siz sarı bozukluklarınızla, hatta süpermarkete giderseniz kahverengilerle bile Çek biralarınızı yudumlamaya başlayabilirsiniz. 119'a binersiniz, biletinizi yine sarı küçük bir makineye onaylatırsınız. Siz bileti inceler, etrafa bakar ve bol bol "příští zastávka : ..." duyup anlam vermeye çalışırken , otobüs yaklaşık 20 dakika sonra son durağına varır, Dejvicka. Unutmadan, Çekçe yazıları düzgün okumak için j'leri y, š'leri ş, c'leri ise ts diye telaffuz etmeniz gerekir, bir iki değişik ses daha var ama gerisini aynen gördüğünüz gibi okursunuz. İlk gittiğimizde bize çok garip gelmişti bu dil, Çek bir arkadaşımız da "aslında hiç zor değil, yazıldığı gibi okunuyor" dediğinde lostehanu ile birbirimize bakıp yok canım daha neler bakışları atmıştık ama hakkaten de öyleymiş. Yanınızda bir Çek ile sohbete falan daldıysanız ve o sizin "j" sesini çıkarabildiğinize şaşırmaktaysa, siz çok şaşırmayın, inin artık otobüsten Prag'ın metrosunun A hattının başında, ya da turistlerin ve benim gibi geçicilerin deyişiyle, yeşil hattının başında, ya da şöyle diyelim, benim 5 ayımı geçirdiğim sakin huzurlu semtte.

Dejvicka'ya ilk adım attığımızda bolca kar, buz gibi bir hava, soğuk binalar vardı bizi karşılayan. Henüz ne olduğunu anlayamamış ben, içimde ne idüğü belirsiz bir korku taşırken tanıştım okulumla, ve yurdumla, bir cadde boyunca karşılıklı uzanmaktaydılar çünkü. Kampüs anlayışını farklı bir şekilde hayata geçirmişlerdi belki ama yine de kampüs kampüstü, içinde öğrenciler olduktan sonra. Tanışmamızı takiben yurt görevlisiyle anlaşma çabamızda farkettiğimiz gibi siz de farkedeceksiniz ki gençler ingilizce konuşabilecekler sizinle, ama siz yaşlılarda almancayı ya da rusçayı deneyin, daha başarılı olacaksınız...

Prag sokaklarında gezerken korkuturlar sizi bir tur rehberine falan sorarsanız, çantanıza dikkat edin, çingenelere dikkat edin, zencilere dikkat edin diyip duracaklar. Biz hiç anlamadık bu korkutma telaşını lostehanu ile. Ne başımıza geldi, ne de başına gelen birini duyduk ama, belki de çok şanslıydık, siz yine de dikkat edin çantalarınıza. Yaya geçitlerine de dikkat edin, yaya geçinden değil de bodoslama geçerseniz sokaktan, onun da cezası var, tüm arabaların size durup yol verdiği gerçeğinin karşılığında bir zahmet siz de yaya geçidinden geçiverin emi? Sigaranızı da sokaklara atmayın, ya da atın da gözünüzle kolaçan edin etrafı, izmariti sokağa atmak da size bir miktar paraya mal olabilir. Çok içinizden gelmediği sürece, ve yeterince laubali olmadığına inandığınız insanlar haricinde Türk dönercilerle çok muhattap olmamakta fayda var. "yaavv aynı milletteniz" e üzülerek söylüyorum ama pek güvenmeyin, neticede kazıklamak isteyen yeterince çirkinleşebiliyor. Bunun aksini gösteren insanlar da var gerçi, örneğin Mustek'teki Paşa Kebap, özlediğiniz tüm yemekleri size sunduğu gibi, çok da sevilesi bir sahibi vardır. Bir gün kuru fasülye pilav burnunuzda tüterse orayı bulun.

Paranızı Mustek'teki Mcdonalds'ın yanındaki alışveriş merkezinin girişindeki küçük büroda bozdurun ki kazıklanmayın, kazaklarınızı ya da yağmurluğunuzu mutlaka yanınıza alın ki haziranın ortasında bile insanı hasta edebilen havasından dert yanmayın sonra. Kaleyi, içindeki St. Vitus kathedralini, bizim Karel Köprüsü, ingilizce konuşanların Charles Bridge, Çeklerin ise Karluv Most dediği güzel köprüyü, Tyn kilisesini, Old Town meydanını, John Lennon için gençler tarafından boyanmış Lennon duvarını, küçük Eiffel Petrin kulesini, astronomik saat kulesini ve her saat başındaki küçük sovunu, Franz Kafka müzesini mutlaka görün. Kafka'nın yürüdüğü sokaklarda, yazdığı kitapları düşünün. Nazım'ın şiirlerini yazdığı kahvelerde soluklanın. Karlovy Lazne'nin hemen karşısındaki atmoshpere cafe-pub da platky yiyin mutlaka, bira için, ve şahane yemeklerinden tadın. Çeklerin damak tadı güzel değildir, geleneksel yemeklerini sevmeyeceksiniz büyük ihtimalle, bunu baştan kabullenin. Vltava'ya Charles Bridge'ten uzunca bir bakış atın benim yerime. Jan Palach'ın 2o yaşında bir öğrenci iken Sovyet işgaline tepki olarak önünde kendini yaktığı Ulusal Müze'yi ziyaret edin, Wenceslas meydanında dolanın. Tarihini okuyun ki sokakları daha da anlamlansın siz gezerken.

Ben bira içmeye geldim bira diyorsanız eminim çok seveceksiniz Prag'ı, Pilsner Urquell ve Staropramen bizim en sevdiğimiz biralarındandı. Onun dışında yine sevebileceğiniz markalar, Kozel, Gambrinus, Krušovice, Budweiser (evet aslı Çeklerin.) Deneyin. Dark bira sevenler özellikle Kozel'in siyah birasını denesinler. Deneyin seveceksiniz de yine de bizim Efes gibisi yok diyeceksiniz, yine de için, oraya gidip de bira içmeden gelmek olmaz. Zaten sudan ucuz, gerçekten yarım litre bira, bir şişe sudan ucuz. Bira keyfinize keyif katmak isterseniz kendi biranızı masanızdaki musluktan kendinizin doldurduğu The Pub isimli mekana uğrayın, biraz abartmak isterseniz içtiğiniz biranın miktarı ile diğer masalarla yarışma şerefine nail olun =)

Gece dışarı çıkmak isterseniz, 24 saat tükenmeyen ulaşımın keyfini çıkarın. 80'ler 90'lar seviyorsanız Lucerna'ya, biraz leş, elektronik müzik çalan bir ortam isterseniz Chapeau Rouge'a, biraz elit olsun sevdiğim bildiğim popüler şarkılar çalsın derseniz Sasazu'ya, yok ben karar veremem diyorsanız 4 katında 4 farklı müzik çalan Karlovy Lazne'ye gidin.

Aklıma sürekli bir sürü şey geliyor ama son olarak söylemek istediğim bir şey var:
Ukončete prosím výstup a nástup, dveře se zavírají.

Çok sevmeyin. Özletiyor kendini meret.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sol Baştan Say

Domates Biber Patlıcan

özgüven ve başkasının yerine utanmak