atlas pasajı

İstanbul'dayım, yaramadı havası. Çok soğuk, rüzgarlı, hasta olmakla olmamak arasındaki ince çizgide sallana sallana yürüyorum. Aileyle gelince çok aşırı bir şey beklememek lazım İstanbul'dan tabi, ama çok güzel şehir be, yamuk yumuk binaları, saatler süren yolculuklarına rağmen baya güzel şehir. Sanki İstanbul bir insanın gençliğiymiş de, karmakarışık, kararsız, düzenli, ama heycanlı, hareketli, Ankara da yaşlılığıymış gibi. Sakin, düzenli, monoton, sıradan, alışılmış..

Yaşlılık demişken, anneme baktıkça üzülüyorum, üzüldükçe kendimi düşünüyorum, üzüldüğüme üzülüyorum, anlaşamayışımıza, yılların getirdiği farklılıklara, ve yılların getirdiği yaşlılığa.. Ama yapacak bir şey yok. Üzüle üzüle büyüyeceğiz, değil mi?

Burada hem iyiyim hem kötü. Daha doğrusu burada değil, 'bu aralar' olacak da, neyse. O kadar yorgunum ki şu an tatlı tatlı uykum geliyor sıcağı yiyince.

Notlarım belli oldu, hem güzel, hem değil, insanoğlu doyumsuz.

Bir yönetmen seçip de filmlerini izlemek gibi adeta, adam seçip rüyalarını görüyorum. Çok rüya görüyorum bu ara, ama hatırlamıyorum adam gibi hiçbirini. Keşke ben de Mary Jane gibi uzaklaşabilsem bi süreliğine hayatımdan. Yepyeni bir soluk almak gibi. Pause'a basmak gibi. Hoş olurdu.


Hayatıma yeni bir heyecan istiyorum, o heyecana alışıp, hep benimle dursun istiyorum. Alışılmış olsun, alışayım istiyorum.

Yorumlar

Mary Jane dedi ki…
buraya alışıyorum ben de. evime yatağıma. hatta duygusal bağlarımız bile kuruldu. ve bu beni korkutuyor. bu kadar kolay aslında alışmak bağlanmak, tek gereken şey yaşanmışlık ve zaman bence. sana bu alışılmışlığı bir anda birisi getirmicek, biri gelicek ve sen farkında olmadan içten içe bu istediklerine kavuşucaksın. İnanıyorum :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sol Baştan Say

Domates Biber Patlıcan

özgüven ve başkasının yerine utanmak